Serebral Palsi tedavisi ekip çalışması gerektiriyor
Medline Adana Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Ümit Tuhanioğlu, "beyin felci" olarak da tanımlanan Serebral Palsi (SP) hastalığının oluşumunda yüzde 70-80 oranında doğum ve doğum öncesine ait hastalık ve durumların rol oynadığını belirtti.
08 Ocak 2021 - 12:31
Doç. Dr. Ümit Tuhanioğlu, her anne adayının bebeğini sağlıklı bir şekilde kucağına almak istediğini, ancak bazı durumların da anne-baba adayının elinde olmaksızın dönüşü olmayan sonuçlara yol açabildiğini bunlardan biri olan ve "beyin felci" olarak da tanımlanan Serebral Palsi'nin, hamilelikte, doğum esnasında veya yaşamın ilk yıllarında bebekte çeşitli sebeplerle oluşan beyin hasarına bağlı gelişen bir hastalık olarak bilindiğini kaydetti.
En sık saptanan neden erken doğum (prematüre) olmakla beraber, gebelikte oluşan yüksek tansiyon, gebelik süresinde geçirilen enfeksiyonlar, kan uyuşmazlığı, zor doğum sonrası bebeğin oksijensiz kalması, bazı enfeksiyonlar ve kafa travmasının SP'nin başlıca sebepleri arasında gösterildiğini belirten Doç. Dr. Ümit Tuhanioğlu, bu hastalığın oluşumunda yüzde 70-80 oranında doğum ve doğum öncesine ait hastalık ve durumların rol oynadığını ifade etti.
Hastalık sonucu oluşan beyin hasarının ilerleyici olmadığını ancak ardından ikincil olarak meydana gelen ve "spastisite" olarak adlandırılan kas kasılmaları, denge, oturma ve yürüme bozukluklarının uygun tedavi ve rehabilitasyon uygulanmaması durumunda ilerleyici olabildiğini anlatan Doç. Dr. Tuhanioğlu, "SP, başta çocuk nörolojisi, fizik tedavi uzmanı, fizyoterapist, ortopedi uzmanı, göz hastalıkları uzmanı ve psikolog olmak üzere çok sayıda bölümün tedaviye katkı sunduğu multidisipliner çalışma gerektiren bir hastalıktır" dedi.
Doç. Dr. Tuhanioğlu, "SP'de meydana gelen beyin hasarı sonrasında oluşan kas kasılmalarına bağlı olarak eklem kontraktürü olarak adlandırılan eklem sertliği ve hareket kaybı, kas ve tendonlarda kısalık, yürüyüş bozuklukları, özellikle kalça ekleminde görülen eklem çıkıkları, omurga eğrilikleri (Skolyoz) ve kemikte şekil bozuklukları sık görülen patolojilerdir. Gelişimin belli bir aşamasına kadar fizyoterapi, botoks, ortez ve çeşitli ilaçlarla bu patolojiler mümkün olduğunca önlenmeye çalışılarak bozuklukların kalıcı hale gelmesinin engellenmesi hedeflenir" diye konuştu.
Cerrahi tedaviden özellikle 5-6 yaş öncesi mümkün olduğunca kaçınıldığını vurgulayan Doç. Dr. Tuhanioğlu şöyle devam etti:
"Kas gücü ve koordinasyonunun elde edilmesine yönelik her türlü cerrahi dışı tedavi uygulanarak çocuğun bir üst fonksiyonel seviyeye getirilmesi amaçlanır. Ancak burada kalça eklemine yönelik cerrahi müdahale istisna oluşturur. SP'li çocuklar doğduklarında normal kalça yapısına sahiptirler ancak kalça çevresindeki bazı kasların aşırı kasılması sonucu kalçada yarı çıkık veya tam çıkık gelişebilir. Bu durumda kalça çıkığının önlenmesi ve tedavisine yönelik cerrahi girişimler, eğer gerekiyorsa bebeklik döneminden itibaren uygulanmalı, erken önlem alabilmek için hastalar belirli aralıklarla çekilecek kalça röntgenleri ile takip edilmelidir."
SP'de kalça çıkığı cerrahisi haricinde uygulanacak cerrahi tedavinin zamanlamasının çok önemli olduğunu kaydeden Doç. Dr. Tuhanioğlu, "Bu cerrahiler belirli istisnalar haricinde genellikle 5-6 yaşından itibaren uygulanır. Erken uygulanan cerrahide tekrarlama riski artarken gecikme durumunda ise ameliyattan elde edilecek fayda sınırlı kalabilir. Bu nedenle uygun zamanda ve uygun durumda uygulanacak cerrahi tedavi, hastanın fonksiyonel kapasitesinin gelişmesine, yürüme dengesi ve becerilerinin artmasına, hareket açıklıklarının sağlanmasına olumlu katkı sağlayacaktır" şeklide konuştu.
Doç. Dr. Tuhanioğlu, ameliyat öncesi ve sonrasında fizik tedavi uzmanı ve fizyoterapistlerle beraber hastanın değerlendirilmesinin ve tedavi sürecinin planlanmasının tedavinin başarısında çok önemli olduğunu belirtti.
Tedavi sürecinin her aşamasına ailenin de ortak edilmesi ve aileye anlayabileceği şekilde bilgi verilmesinin önemine de değinen Doç. Dr. Tuhanioğlu, cerrahi tedavinin mümkün olduğunca tek veya en fazla 2 seansta uygulanması ve hastanın mümkün olan en hızlı şekilde rehabilitasyon sürecine tekrar dahil edilmesinin de tedavinin başarısını olumlu etkileyen faktörlerden olduğunu söyledi.
SP, meydana gelen beyin hasarının zamanına, yerine ve şiddetine bağlı olarak çok farklı klinik özellikler sergileyebiliyor. Hastalık, çok hafif kasılması olan ve normale yakın yürüyen bir hastadan, hiç yürüyemeyen, zekâ gelişimi geri ve tekerlekli sandalyeye bağımlı bir hastaya kadar farklı şiddette kendini gösterebiliyor. Cerrahi tedavi sadece yürümeyi sağlamaya yönelik yapılmıyor. Bazen sadece bacak arası mesafeyi artırıp gerekli hijyeni kolaylaştıran, hastanın yatakta daha rahat yatmasını sağlayan, ağrılı kasılmalardan kurtaran bir cerrahi müdahale bile hasta ve hasta yakınları için çok büyük anlam ifade edebiliyor.
Günümüzde SP görülme sıklığı ortalama her 1000 canlı doğumda 2 olarak bildiriliyor. Teknoloji ve modern tıp geliştikçe çoğu hastalığın görülme sıklığı da azalıyor. Bununla beraber yenidoğan yoğun bakım şartlarındaki olumlu gelişmelere bağlı olarak erken doğan bebeklerin yaşatılma oranları artıyor. Dolayısıyla buna paralel olarak SP görülme sıklığı da artmış oluyor.
En sık saptanan neden erken doğum (prematüre) olmakla beraber, gebelikte oluşan yüksek tansiyon, gebelik süresinde geçirilen enfeksiyonlar, kan uyuşmazlığı, zor doğum sonrası bebeğin oksijensiz kalması, bazı enfeksiyonlar ve kafa travmasının SP'nin başlıca sebepleri arasında gösterildiğini belirten Doç. Dr. Ümit Tuhanioğlu, bu hastalığın oluşumunda yüzde 70-80 oranında doğum ve doğum öncesine ait hastalık ve durumların rol oynadığını ifade etti.
Hastalık sonucu oluşan beyin hasarının ilerleyici olmadığını ancak ardından ikincil olarak meydana gelen ve "spastisite" olarak adlandırılan kas kasılmaları, denge, oturma ve yürüme bozukluklarının uygun tedavi ve rehabilitasyon uygulanmaması durumunda ilerleyici olabildiğini anlatan Doç. Dr. Tuhanioğlu, "SP, başta çocuk nörolojisi, fizik tedavi uzmanı, fizyoterapist, ortopedi uzmanı, göz hastalıkları uzmanı ve psikolog olmak üzere çok sayıda bölümün tedaviye katkı sunduğu multidisipliner çalışma gerektiren bir hastalıktır" dedi.
Doç. Dr. Tuhanioğlu, "SP'de meydana gelen beyin hasarı sonrasında oluşan kas kasılmalarına bağlı olarak eklem kontraktürü olarak adlandırılan eklem sertliği ve hareket kaybı, kas ve tendonlarda kısalık, yürüyüş bozuklukları, özellikle kalça ekleminde görülen eklem çıkıkları, omurga eğrilikleri (Skolyoz) ve kemikte şekil bozuklukları sık görülen patolojilerdir. Gelişimin belli bir aşamasına kadar fizyoterapi, botoks, ortez ve çeşitli ilaçlarla bu patolojiler mümkün olduğunca önlenmeye çalışılarak bozuklukların kalıcı hale gelmesinin engellenmesi hedeflenir" diye konuştu.
Cerrahi tedaviden özellikle 5-6 yaş öncesi mümkün olduğunca kaçınıldığını vurgulayan Doç. Dr. Tuhanioğlu şöyle devam etti:
"Kas gücü ve koordinasyonunun elde edilmesine yönelik her türlü cerrahi dışı tedavi uygulanarak çocuğun bir üst fonksiyonel seviyeye getirilmesi amaçlanır. Ancak burada kalça eklemine yönelik cerrahi müdahale istisna oluşturur. SP'li çocuklar doğduklarında normal kalça yapısına sahiptirler ancak kalça çevresindeki bazı kasların aşırı kasılması sonucu kalçada yarı çıkık veya tam çıkık gelişebilir. Bu durumda kalça çıkığının önlenmesi ve tedavisine yönelik cerrahi girişimler, eğer gerekiyorsa bebeklik döneminden itibaren uygulanmalı, erken önlem alabilmek için hastalar belirli aralıklarla çekilecek kalça röntgenleri ile takip edilmelidir."
SP'de kalça çıkığı cerrahisi haricinde uygulanacak cerrahi tedavinin zamanlamasının çok önemli olduğunu kaydeden Doç. Dr. Tuhanioğlu, "Bu cerrahiler belirli istisnalar haricinde genellikle 5-6 yaşından itibaren uygulanır. Erken uygulanan cerrahide tekrarlama riski artarken gecikme durumunda ise ameliyattan elde edilecek fayda sınırlı kalabilir. Bu nedenle uygun zamanda ve uygun durumda uygulanacak cerrahi tedavi, hastanın fonksiyonel kapasitesinin gelişmesine, yürüme dengesi ve becerilerinin artmasına, hareket açıklıklarının sağlanmasına olumlu katkı sağlayacaktır" şeklide konuştu.
Doç. Dr. Tuhanioğlu, ameliyat öncesi ve sonrasında fizik tedavi uzmanı ve fizyoterapistlerle beraber hastanın değerlendirilmesinin ve tedavi sürecinin planlanmasının tedavinin başarısında çok önemli olduğunu belirtti.
Tedavi sürecinin her aşamasına ailenin de ortak edilmesi ve aileye anlayabileceği şekilde bilgi verilmesinin önemine de değinen Doç. Dr. Tuhanioğlu, cerrahi tedavinin mümkün olduğunca tek veya en fazla 2 seansta uygulanması ve hastanın mümkün olan en hızlı şekilde rehabilitasyon sürecine tekrar dahil edilmesinin de tedavinin başarısını olumlu etkileyen faktörlerden olduğunu söyledi.
SP, meydana gelen beyin hasarının zamanına, yerine ve şiddetine bağlı olarak çok farklı klinik özellikler sergileyebiliyor. Hastalık, çok hafif kasılması olan ve normale yakın yürüyen bir hastadan, hiç yürüyemeyen, zekâ gelişimi geri ve tekerlekli sandalyeye bağımlı bir hastaya kadar farklı şiddette kendini gösterebiliyor. Cerrahi tedavi sadece yürümeyi sağlamaya yönelik yapılmıyor. Bazen sadece bacak arası mesafeyi artırıp gerekli hijyeni kolaylaştıran, hastanın yatakta daha rahat yatmasını sağlayan, ağrılı kasılmalardan kurtaran bir cerrahi müdahale bile hasta ve hasta yakınları için çok büyük anlam ifade edebiliyor.
Günümüzde SP görülme sıklığı ortalama her 1000 canlı doğumda 2 olarak bildiriliyor. Teknoloji ve modern tıp geliştikçe çoğu hastalığın görülme sıklığı da azalıyor. Bununla beraber yenidoğan yoğun bakım şartlarındaki olumlu gelişmelere bağlı olarak erken doğan bebeklerin yaşatılma oranları artıyor. Dolayısıyla buna paralel olarak SP görülme sıklığı da artmış oluyor.
FACEBOOK YORUMLAR