Şahinbey'de 28 Şubat ve darbeler konuşuldu
Şahinbey Kongre ve Sanat Merkezi'nde Turgay Güler'in moderatörlüğünde Gazeteci Yusuf Alabarda ve Zafer Şahin'in katılımıyla gerçekleştirilen "Postmodern Darbe Girişimi ve Yeni...
27 Şubat 2022 - 13:20
Şahinbey Kongre ve Sanat Merkezi'nde Turgay Güler'in moderatörlüğünde Gazeteci Yusuf Alabarda ve Zafer Şahin'in katılımıyla gerçekleştirilen "Postmodern Darbe Girişimi ve Yeni Türkiye" konulu panel düzenlendi.
Şahinbey Belediyesi tarafından organize edilen "Postmodern Darbe Girişimi ve Yeni Türkiye" adlı panel düzenlendi. Şahinbey Kongre ve Sanat Merkezi'nde düzenlenen panel, Turgay Güler'in moderatörlüğünde Gazeteci Yusuf Alabarda ve Zafer Şahin'in katılımıyla gerçekleştirildi. Türkiye'nin yaşamış olduğu 28 Şubat, 27 Mayıs gibi darbelerin ele alındığı panele; Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu, Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Özaydın, İlçe Millî Eğitim Müdürü Erdal Kılınç, AK Parti Şahinbey İlçe Başkanı Av. Hasan Teke, MHP Şahinbey İlçe Başkanı İlker Kızıklı, meclis üyeleri ve vatandaşlar katıldı.
"15 Temmuz gecesinde Genelkurmay Başkanı'nın boğazını sıkanları yarın millet meclisine vekil olarak sokmak isteyecek bir zihniyetin hala diri olduğuna inanıyorum"
Türkiye'nin yaşamış olduğu darbeleri tarihsel olarak ele alan Türkiye Gazetesi Yazarı Yusuf Alabarda, aynı zamanda 28 Şubat sürecinin askeri boyutuna da değinerek, " 28 Şubat bu ülkedeki ilk darbe değildi ve son darbede olmadı. Sultan Abdülhamit Han tarafından dağlara çıkan Makedon komitacılarla mücadele etmesi için Manastır'a gönderilen Şevki Paşa'yı Manastır Postanesi'nde bir teğmen gelip alnın ortasından vurdu. Bu olay Osmanlı Ordusu'na yönelik yapılan ilk darbeydi. Şevki Paşa'yı vuran bu teğmenin adı Atıf Kamçıl'dı. İttihat ve Terakki'ciler bu şahsı mebus yaptılar. Atıf Kamçıl'ı mebus yaptıkları yetmedi, 1940 yılında cumhuriyet ilan edildikten sonra Çanakkale'den milletvekili seçtirdiler. Şimdi bu adam hakkında İttihat ve Terakki'nin fedaisi diye cilt cilt kitaplar yazıyorlar. Eğer Atıf Kamçıl Osmanlı'nın isyanı bastırmak üzere gelen bir şanlı bir paşasını alnından vurduğu için bir fedai ise 15 Temmuz gecesinde de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Genelkurmay Başkanı'nın boğazını sıkanları yarın millet meclisine vekil olarak sokmak isteyecek bir zihniyetin hala diri olduğuna ve aramızda olduğuna inanıyorum. 28 Şubat sürecine baktığımızda ülkenin yüksek askeri şurasında generallik rütbesine terfi ettirilecek olanlarla ilgili hiçbir konuda fikir beyan etmeyen Bülent Ecevit'in başbakanlığı vardı. Yüksek askeri şuranın sadece açılışına katılır, kimin general olacağıyla ilgili konuyu imzalar ve giderdi. Bu durum ne zamana kadar devam etti? 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan'ın, 'Herkes haddini bilsin. Ben yüksek askeri şuranın bütün kararlarına katılacağım' dediği güne kadar bu durum böyle devam etmişti" dedi.
"28 Şubatta insanları namaz kıldıkları, oruç tuttukları ve içki içmedikleri için tehlikeli görüp ordudan attılar"
Panele moderatörlüğün yanı sıra konuşmacı olarak da katılan gazeteci Turgay Güler, 28 Şubat sürecinden en çok etkilenen başörtülü kadınların yaşadıklarını anlatarak, ''Bir akşam vakti, hava yağmurlu orduevinin dış duvarının önünde yüzü içeriye dönük insanlar duruyordu. Durumdan haberdar olan gazeteciler onların yanına gittiler ve mikrofon uzattılar. O insanlar başları örtülü olan kadınlardı. Gazeteciler, 'neden bekliyorsunuz?' diye sordular. Birisi dedi ki 'Bir yakınımızın düğünü var, oğlu evleniyor. Bizi içeri almıyorlar' dedi. Gazeteciler bir diğer kadına sordular o kadın ise ' Bir yakınımızın düğüne geldik ancak başımız örtülü diye bizi içeri almadılar. Biz de onun bu mutlu gününde en azından dışarıda da olsa yanında olmak istedik' dedi. Bir diğeri bir diğeri derken bir köşede yere çökmüş perişan haldeki bir kadına mikrofon uzattılar. O kadın ' İçeride evlenecek olan benim oğlum. Ben onu kapıcılık yaparak okuttum, bu yaşa getirdim ve evlendiriyorum. Ben onun annesiyim beni de içeri almadılar" dedi. İşte 28 Şubat budur. O gün bu insanların çocuklarını, namaz kıldıkları, oruç tuttukları ve içki içmedikleri için tehlikeli görüp ordudan attılar. Yıllar sonra çıkıp FETÖ tehlikesinden bahsediyorlar. Buna her vatan evladı direnirdi. Çünkü bu FETÖ denen alçak terör örgütünü bu ülkenin insanları sıradan bir cemaat, başındaki o alçağı da hoca zannettiği için sahip çıktı. Terör örgütü olduğu için sahip çıkmadı ama bazıları terör örgütü olduğu ortaya çıktıktan sonra sahip çıktı ve hala da çıkıyorlar. İktidara geldiklerinde KHK'lı diye kodladıkları o insanları bir hafta içerisinde görevlerine iade edeceklerini söylüyorlar" ifadelerini kullandı.
"FETÖ Terör Örgütü bir CIA projesidir"
FETÖ Terör Örgütü'nün CIA'nın kusursuz bir planı olduğunu ifade eden Gazeteci Zafer Şahin, CIA'nın PKK ve FETÖ Terör Örgütü'nün oluşmasına katkı sunduğunu dile getirerek, " Türkiye'de tüm kötülüklerin anası darbelerdir. Bugün yaşadığımız ne kadar sorun varsa hepsinin çıkış noktası darbelerdir. 27 Mayıs ile başlıyor. 27 Mayıs'tan sonra ABD'de bir karar alınıyor ve barış gönülleri adı altında dünyanın 162 ülkesine sözde insani yardım götürmek, geri kalmış bu ülkeleri kalkındırmak amacıyla eğitmenler gönderiliyor. Aslında eğitmen filan değiller bunlar CIA ajanları. Bunlar Türkiye'ye de geliyorlar. Türkiye ile ABD arasında yapılan protokolle bu eğitmenlerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde faaliyet göstermemeleri kararı alınıyor. Ancak bu protokol askıya alınıyor ve bu sözde eğitmenler Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde faaliyet gösteriyorlar. Bu sözde eğitmenler 10 yıl Türkiye'de kalıyorlar. 10 yılın sonunda giderken yani 1970'lerde hem FETÖ Terör Örgütü'nün hem de PKK'nın kuruluş aşamalarına gelindiğini görüyoruz. FETÖ Terör Örgütü denilen şey kusursuz bir CIA projesidir. FETÖ Terör Örgütü, CIA'nın kullandığı bir aparattır. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün hücrelerine sızmak üzere yetiştirilmiş iş birlikçi, hain ajanlardır. Bu FETÖ Terör Örgütü devlete ne zaman sızdı? diye soruyorlar. Bizzat devletin istihbarat raporlarında emniyete sızdıkları tarih 1974 olarak karşımıza çıkıyor. 1986 yılında Kuleli Askeri Lisesi'nde bir skandal yaşanıyor. Sınava giren öğrencilerin bir bölümü Türkçe sorularının tamamını doğru yapıyorlar. Böyle bir şeyin mümkün olmayacağını düşünerek incelemeye alıyorlar. O zamanki adıyla bir cemaat soruları çalmış. Kuleli'nin komutanı ise Yaşar Büyükanıt. Genelkurmay Başkanlığı görevine de gelmiş olan Yaşar Büyükanıt Kuleli Askeri Lisesi'nin komutanı. Soruları çalarak askeri okula gelen çocukları affediyorlar. 1986 yılında bu çocuklar okula devam ediyorlar ve 1994 yılında mezun oluyorlar. Biz sonra o çocukları 15 Temmuz gecesi darbeyi yapan adamlar olarak görüyoruz" diye konuştu.
Şahinbey Belediyesi tarafından organize edilen "Postmodern Darbe Girişimi ve Yeni Türkiye" adlı panel düzenlendi. Şahinbey Kongre ve Sanat Merkezi'nde düzenlenen panel, Turgay Güler'in moderatörlüğünde Gazeteci Yusuf Alabarda ve Zafer Şahin'in katılımıyla gerçekleştirildi. Türkiye'nin yaşamış olduğu 28 Şubat, 27 Mayıs gibi darbelerin ele alındığı panele; Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu, Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Özaydın, İlçe Millî Eğitim Müdürü Erdal Kılınç, AK Parti Şahinbey İlçe Başkanı Av. Hasan Teke, MHP Şahinbey İlçe Başkanı İlker Kızıklı, meclis üyeleri ve vatandaşlar katıldı.
"15 Temmuz gecesinde Genelkurmay Başkanı'nın boğazını sıkanları yarın millet meclisine vekil olarak sokmak isteyecek bir zihniyetin hala diri olduğuna inanıyorum"
Türkiye'nin yaşamış olduğu darbeleri tarihsel olarak ele alan Türkiye Gazetesi Yazarı Yusuf Alabarda, aynı zamanda 28 Şubat sürecinin askeri boyutuna da değinerek, " 28 Şubat bu ülkedeki ilk darbe değildi ve son darbede olmadı. Sultan Abdülhamit Han tarafından dağlara çıkan Makedon komitacılarla mücadele etmesi için Manastır'a gönderilen Şevki Paşa'yı Manastır Postanesi'nde bir teğmen gelip alnın ortasından vurdu. Bu olay Osmanlı Ordusu'na yönelik yapılan ilk darbeydi. Şevki Paşa'yı vuran bu teğmenin adı Atıf Kamçıl'dı. İttihat ve Terakki'ciler bu şahsı mebus yaptılar. Atıf Kamçıl'ı mebus yaptıkları yetmedi, 1940 yılında cumhuriyet ilan edildikten sonra Çanakkale'den milletvekili seçtirdiler. Şimdi bu adam hakkında İttihat ve Terakki'nin fedaisi diye cilt cilt kitaplar yazıyorlar. Eğer Atıf Kamçıl Osmanlı'nın isyanı bastırmak üzere gelen bir şanlı bir paşasını alnından vurduğu için bir fedai ise 15 Temmuz gecesinde de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Genelkurmay Başkanı'nın boğazını sıkanları yarın millet meclisine vekil olarak sokmak isteyecek bir zihniyetin hala diri olduğuna ve aramızda olduğuna inanıyorum. 28 Şubat sürecine baktığımızda ülkenin yüksek askeri şurasında generallik rütbesine terfi ettirilecek olanlarla ilgili hiçbir konuda fikir beyan etmeyen Bülent Ecevit'in başbakanlığı vardı. Yüksek askeri şuranın sadece açılışına katılır, kimin general olacağıyla ilgili konuyu imzalar ve giderdi. Bu durum ne zamana kadar devam etti? 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan'ın, 'Herkes haddini bilsin. Ben yüksek askeri şuranın bütün kararlarına katılacağım' dediği güne kadar bu durum böyle devam etmişti" dedi.
"28 Şubatta insanları namaz kıldıkları, oruç tuttukları ve içki içmedikleri için tehlikeli görüp ordudan attılar"
Panele moderatörlüğün yanı sıra konuşmacı olarak da katılan gazeteci Turgay Güler, 28 Şubat sürecinden en çok etkilenen başörtülü kadınların yaşadıklarını anlatarak, ''Bir akşam vakti, hava yağmurlu orduevinin dış duvarının önünde yüzü içeriye dönük insanlar duruyordu. Durumdan haberdar olan gazeteciler onların yanına gittiler ve mikrofon uzattılar. O insanlar başları örtülü olan kadınlardı. Gazeteciler, 'neden bekliyorsunuz?' diye sordular. Birisi dedi ki 'Bir yakınımızın düğünü var, oğlu evleniyor. Bizi içeri almıyorlar' dedi. Gazeteciler bir diğer kadına sordular o kadın ise ' Bir yakınımızın düğüne geldik ancak başımız örtülü diye bizi içeri almadılar. Biz de onun bu mutlu gününde en azından dışarıda da olsa yanında olmak istedik' dedi. Bir diğeri bir diğeri derken bir köşede yere çökmüş perişan haldeki bir kadına mikrofon uzattılar. O kadın ' İçeride evlenecek olan benim oğlum. Ben onu kapıcılık yaparak okuttum, bu yaşa getirdim ve evlendiriyorum. Ben onun annesiyim beni de içeri almadılar" dedi. İşte 28 Şubat budur. O gün bu insanların çocuklarını, namaz kıldıkları, oruç tuttukları ve içki içmedikleri için tehlikeli görüp ordudan attılar. Yıllar sonra çıkıp FETÖ tehlikesinden bahsediyorlar. Buna her vatan evladı direnirdi. Çünkü bu FETÖ denen alçak terör örgütünü bu ülkenin insanları sıradan bir cemaat, başındaki o alçağı da hoca zannettiği için sahip çıktı. Terör örgütü olduğu için sahip çıkmadı ama bazıları terör örgütü olduğu ortaya çıktıktan sonra sahip çıktı ve hala da çıkıyorlar. İktidara geldiklerinde KHK'lı diye kodladıkları o insanları bir hafta içerisinde görevlerine iade edeceklerini söylüyorlar" ifadelerini kullandı.
"FETÖ Terör Örgütü bir CIA projesidir"
FETÖ Terör Örgütü'nün CIA'nın kusursuz bir planı olduğunu ifade eden Gazeteci Zafer Şahin, CIA'nın PKK ve FETÖ Terör Örgütü'nün oluşmasına katkı sunduğunu dile getirerek, " Türkiye'de tüm kötülüklerin anası darbelerdir. Bugün yaşadığımız ne kadar sorun varsa hepsinin çıkış noktası darbelerdir. 27 Mayıs ile başlıyor. 27 Mayıs'tan sonra ABD'de bir karar alınıyor ve barış gönülleri adı altında dünyanın 162 ülkesine sözde insani yardım götürmek, geri kalmış bu ülkeleri kalkındırmak amacıyla eğitmenler gönderiliyor. Aslında eğitmen filan değiller bunlar CIA ajanları. Bunlar Türkiye'ye de geliyorlar. Türkiye ile ABD arasında yapılan protokolle bu eğitmenlerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde faaliyet göstermemeleri kararı alınıyor. Ancak bu protokol askıya alınıyor ve bu sözde eğitmenler Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde faaliyet gösteriyorlar. Bu sözde eğitmenler 10 yıl Türkiye'de kalıyorlar. 10 yılın sonunda giderken yani 1970'lerde hem FETÖ Terör Örgütü'nün hem de PKK'nın kuruluş aşamalarına gelindiğini görüyoruz. FETÖ Terör Örgütü denilen şey kusursuz bir CIA projesidir. FETÖ Terör Örgütü, CIA'nın kullandığı bir aparattır. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün hücrelerine sızmak üzere yetiştirilmiş iş birlikçi, hain ajanlardır. Bu FETÖ Terör Örgütü devlete ne zaman sızdı? diye soruyorlar. Bizzat devletin istihbarat raporlarında emniyete sızdıkları tarih 1974 olarak karşımıza çıkıyor. 1986 yılında Kuleli Askeri Lisesi'nde bir skandal yaşanıyor. Sınava giren öğrencilerin bir bölümü Türkçe sorularının tamamını doğru yapıyorlar. Böyle bir şeyin mümkün olmayacağını düşünerek incelemeye alıyorlar. O zamanki adıyla bir cemaat soruları çalmış. Kuleli'nin komutanı ise Yaşar Büyükanıt. Genelkurmay Başkanlığı görevine de gelmiş olan Yaşar Büyükanıt Kuleli Askeri Lisesi'nin komutanı. Soruları çalarak askeri okula gelen çocukları affediyorlar. 1986 yılında bu çocuklar okula devam ediyorlar ve 1994 yılında mezun oluyorlar. Biz sonra o çocukları 15 Temmuz gecesi darbeyi yapan adamlar olarak görüyoruz" diye konuştu.
FACEBOOK YORUMLAR