O il aktif 5 fay zonu üzerinde yer alıyor

Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin 7 Mart’ta düzenlediği ‘Muğla Deprem Çalıştayı’nın sonuç bildirgesi açıklandı.

O il aktif 5 fay zonu üzerinde yer alıyor
16 Mayıs 2020 - 01:33
Çalıştayda Muğla’nın Deprem Jeolojisi, Tarihsel ve Güncel Depremleri, Fay Araştırmaları ve Riskli Yapılar, Kentsel Dönüşüm, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği, Risk Yönetiminde Toplum Katılımı, Japonya-Türkiye arasında Deprem Farklılıkları gibi konular ele alınmıştı.

Muğla’da deprem tehlikesinin bulunduğu ve tehlikeyi oluşturan başlıca beş ana fay sisteminin olduğu ifade edilirken, bu fayların Mw: 7-8 büyüklüğüne ulaşan depremler üretebileceği belirtildi. Bu çerçevede, Muğla merkez ve köylerinde gerekli önlemlerin alınması ve yapıların sağlam olması halinde Muğla’nın depremlerden en az hasarla çıkabileceği ifade edildi.

Çalıştay sonuç bildirgesinde, “Türkiye, Afrika ve Avrasya levhalarının birbirine yaklaşması ve arada yer alması nedeniyle yoğun bir deformasyona maruz kalmaktadır. Bu deformasyon, Kuzey Anadolu Fayı, Doğu Anadolu Fayı ve Ege bölgesindeki faylarda oluşan depremlerle gerçekleşmektedir. Bu nedenle Türkiye’de çok deprem meydana gelmektedir.

AFAD’ın ‘Türkiye'de Afet Yönetimi ve Doğa Kaynaklı Afet İstatistikleri’ raporuna göre 1900-2017 yıllarında ülkemizde en az 6.0 büyüklüğünde 210 deprem meydana gelmiştir. Bu depremlerde 86 bin 802 kişi yaşamını yitirmiş ve 597 bin 865 konut ağır hasar görmüştür.

Türkiye, son on yılda meydana gelen (5.5 ve üzeri büyüklükteki) deprem sayısı açısından karşılaştırıldığında dünya genelinde 6’ncı sıradadır. Ülkelerin yüzölçümü dikkate alındığında ise 17’nci sıradadır. Bu konuma karşın, depremlerde verilen can kaybı açısından 3’üncü sıradadır. Bu durum, Türkiye’nin deprem güvenli kentler oluşturamadığını ortaya koymaktadır” denildi.

"MUĞLA'DA DEPREM TEHLİKESİ OLUŞTURAN FAYLAR VAR"
Muğla’yı etkileyebilecek deprem kaynaklarının iki grupta özetlenebileceği belirtilen sonuç bildirgesinde;Muğla ili içinde yer alan deprem kaynakları, ile Muğla’nın komşu illerinde yer alan deprem kaynakları değerlendirildi. Sonuç bildirgesinde; "Muğla ili içinde yer alan ve yıkıcı deprem üretebilen beş ana fay zonu bulunmaktadır. Bunlar, Fethiye-Burdur fay zonu, Gökova fayı, Muğla-Yatağan fayı, Milas fayı ve Fethiye’de deniz açıklarında bulunun Helenik dalma-batma zonudur. Bu faylar MTA’nın tanımlarına göre aktiftir ve son 10 bin yılda yıkıcı deprem üreten faylar olarak kayıtlara geçmiştir. AFAD ve Kandilli Rasathanesi, Muğla bölgesinde 20’ye yakın deprem ölçüm istasyonu kurarak bu fayları izlemektedir.

Mekanizmaları ve üretebilecekleri deprem büyüklükleri açısından ele alındığında bölgedeki fayların en çok Mw: 7 büyüklüğünde depremler üretebileceği ön görülmekle birlikte geçmişte, Helenik yay üzerinde büyüklüğü Mw: 7.3 ‘e kadar ulaşan depremlerin meydana geldiği bilinmektedir. Aktif fayların doğru tanımlanabilmesi için, fayların kaç yıl arayla yıkıcı deprem ürettiği, en son ne zaman kırıldığı, bu depremlerde ne kadar kaymanın meydana geldiği gibi ilave bilgilerin elde edilmesi gerekmektedir. Faylar için atfedilecek deprem tehlikesi ancak bu tür nicel verilere dayandırıldığında mühendislikte kullanılabilir hale gelmektedir” ifadelerine yer verildi.

KENTSEL DÖNÜŞÜM, DEPREM ODAKLI VE KAPSAMLI YAPILMALI 
Günümüzde birçok kentte, yapı stokunu iyileştirme amaçlı kentsel dönüşüm faaliyetleri gerçekleştirilmekte olduğu, ancak bu tür iyileştirme çalıştırmalarının bir şehri depreme güvenli hale getirmesi için yeterli olmadığı belirtilen bildirgede "Uygulanacak kentsel dönüşüm, kentin tüm bileşenlerini deprem güvenli hale getirmelidir.

Deprem odaklı bir eylem planı çerçevesinde kentsel dönüşüm, halkı, yönetimi, kent altyapısını, yapı stokunu, çevreyi ve kent ekonomisini kapsamalı ve depremin vereceği hasarı tüm bu bileşenlerde en aza indirgeyecek şekilde yapılmalıdır. Ancak bu şekilde kapsayıcı bir kentsel dönüşüm projesi uzun yıllar sağlıklı olarak hizmet edebilecektir" notu düşüldü.

"YÜKSEK NÜFUSLU KENTLERDE RİSK ARTIYOR"
Türkiye’de en büyük riski yüksek nüfuslu kentlerin yaşadığı belirtilen açıklamanın sonunda "Özellikle 1950’li yıllardan sonra kentler, betonarme teknolojisinin aldatıcı kolaylığıyla hızla büyürken, coğrafyamızın endemik tehlikesi olan depremle karşı karşıya kalmaya ve sınanmaya başlamıştır. Bu süreçte, Uluslararası Afet Politikası yepyeni bir çığır açarken Türkiye bu politikalara ayak uyduramamış, doğru siyasal ve teknik stratejileri geliştirememiştir. Deprem risklerini azaltma çalışmaları kentin tüm unsurlarını kapsayacak nitelikte ve çok disiplinli olarak yürütülmelidir" denildi.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum